7 Aralık 2015 Pazartesi

BRIDGE OF SPIES (2015)



Filmde 1947’den 1991’e kadar askeri ve siyasi gerilimin hüküm sürdüğü Soğuk Savaş döneminin iki süpergücü (SSCB-ABD) arasındaki rehine pazarlığı konu edilmiştir. ABD topraklarında teşhir edilen Rus ajanı Rudolf Abel (Mark Rylance)’in savunulması görevi Brooklyn’de bir sigorta avukatı olan James Donovan (Tom Hanks)’na verilmiştir. Rus ajanın yargılanma süreci devam ederken, CIA’e bağlı olan bir Amerikan pilotu Rus hava sahasında yakalanır ve rehin alınır. Filmin finali, asıl konuyu oluşturan bu rehinelerin ülkeler arasındaki takasıyla izleyiciye sunulur. Biyografi ,dram , tarih türündeki filmin yönetmenliği Steven Spielberg ve senaryosu da Coen Kardeşler (Ethan Coen - Joel Coen) ve de Matt Charman’a aittir. 



F.Ö.: Bu kez filme dair uzun uzadıya yorum yapmak yerine filmin benim için artı ve eksilerini yazmayı yeğliyorum.
+ Filmin yönetmeni Steven Spielberg olunca fazla söze gerek kalmıyor bence.
+Tom Hanks'in mükemmel oyunculuğunun görülmeye değer olduğunu ve bu rolüyle ödül hatta ödülleri hak ettiğini düşünüyorum.
+Mark Rylance'ı es geçmek mümkün değil. Duruşu ,tavrı ve bakışlarına kadar herşeyiyle kendini izlettiriyor.
+ Film türü gereğince güldürüyü pek barındırmıyor gibi görünsede bazı sahnelerde kendinizi gülmekten alıkoyamıyorsunuz.
+Soğuk Savaş döneminin ABD ve Almanya'da nasıl yaşandığını tüm gerçekliğiyle gözler önüne seriyor.
+Doğu ve Batı Berlin'i birbirinden ayıran Berlin Duvarı(Utanç Duvarı)'nın inşaası ve bu duvarın ayırdığı insanların dramı çok iyi yansıtılmış.
+Abel(Mark Rylance) tarafından James(Tom Hanks)'in 'Dik Duran Adam' olarak tanımlanması hoş bir göz kırpış.
Aslında filmde, filmin temeline dayalı verilmek istenen bir sürü mesaj bulunmaktadır. Bunlardan biri de suçlu olanın bile haklarının var olduğu ve bunun savunulması gerektiğidir. 
Çok uzatmıyacağım film senaryosuyla da kesinlikle ödüle layık.
Fakat filmin benim için eksi olan yanlarına gelecek olursak;
- Büyük bir beklenti içinde filme gittiğim için hayal kırıklığına uğradım.
- 'Er Ryan'ı Kurtarmak' , 'Terminal' , 'Sıkıysa Yakala' filmlerinden aldığım zevki ne yazık ki alamadım.
-Benim için fazla durağan giden bir filmdi.
-Bazı sahnelerin fonunda etkileyici bir müzik duymak isterdim.
Ama şunu da rahatlıkla söyleyebilirim ki herşeyden önce Steven Spielberg ve Tom Hanks isimlerinin bir arada yer almasından dolayı bile bu film hiçbir yoruma bakılmaksızın izlenilmesi gereken bir film.



K.S.: Artık benim adımı gördüğünüzde aklınıza ilk gelen şey ne olur?? BRAVOOO bildiniz J  Cevap: ‘based on a true story’  Yine bir gerçek hikaye. Coen kardeşlerin kaleme aldığı Steven Spielberg’in yönetmen koltuğuna oturduğu ve başrollerini Tom Hanks ve Mark Rylance’ ın paylaştığı bu nacizane filmimizde 1940lardaki Soğuk Savaş dönemine doğru küçük bir serüvene çıkıyoruz. Açıkcası Tom Hanks’ı böyle bir filmle izlemeyi özlemişim, onu anladım. Film o dönemlerin zorluluklarını, yanlış zamanda yanlış yerde bulunmanızın getirebileceği en korkunç sonuçları, doğru olanı zayıp zamanında canınıza kıymadığınız için yaşanan sosyal dışlanmışlık hepsini tek bir anlaşma altında burada görmek mümkün.. 
Bana bazı yerlerde film Shindler's List kıvamında geldi -siz ne düşünürsünüz?- Avukatımızın değiş tokuşta olabildiğince fazla vatandaşını kurtarma çabası; yanii bir rus ajanına karşılık bir abd askeri ve tıp öğrencisi. 
Benim filmde en çok hoşuma giden yerler Donovan ile Abel'in konuşmaları oldu. Filmin kilit noktalarından, bikaç heceyle herşeyi anlatan, artık nerde söylendiğini tahmin edebileceğiniz ve hafif bir tebessümle karşıladığınız Abel'in "bi faydası olur mu?" son vuruşunda küçük bi hüzne sokuyor sizi.. 
Oscar'a gelince.. adaylık ve ödül alabileceği yönünde çok fazla istekli insan var. Filme gitmeden önce bende büyük ihtimal ödül alır diye düşünüyordum. Şimdiki fikrim en iyi film, en iyi erkek oyuncu, en iyi yardımcı erkek oyuncu oscarına adaylıkları olur amma velakin sadece yardımcı erkek oyuncu alır. BURAYA DA YAZIYORUM :) Kusura bakma Tom sana ve oyunculuğuna bi lafım yok ama daha iyi filmler ve oyuncular var.. Sen kötü değilsin onlar daha iyi. :)  

25 Kasım 2015 Çarşamba

ARGO (2012)

                              

Baş rollerinde Ben Affleck’in bulunduğu ve dahası yapımcılığını ve de yönetmenliğini de kendisinin üstlendiği dram, gerilim türündeki film, birçok ödüle aday gösterilmiş ve hak ettiğini de almıştır. Filmin konusu gerçek bir olaya dayanmaktadır. 1979’da Şah Rıza Pehlevi’nin devrildiği İran Devrimi ya da bir başka deyişle İslam Devrimi döneminde İran’ın başkenti Tahran’daki Amerika Büyükelçilik binasının ele geçirilmesiyle 52 Amerikalı rehin alınır. Kaçmayı başaran 6 Amerikalı Tahran'daki Kanada Büyükelçiliği'ne sığınırlar. Onların kurtulması için Amerika tarafından görevlendirilen CIA uzmanı Tony Mendez ( Ben Affleck) tarafından hazırlanmış olan oldukça riskli plan filmin gerilimini arttırmıştır. Bu plan, Tony Mendez’in  adını ARGO koyduğu İran’da çekilecek sahneleri olan (sahte) bilim kurgu filmi ve 6 Amerikalının da bu filmde yer alan ekipten olmalarıdır. Film, son anına kadar bu kurtarma operasyonunun heyecanını hissettirmektedir.

F.Ö.: Oscar'ı hak edip hak etmediğine dair birçok tartışma meydana gelmiş olsa da, kurmaca bir filmin tarihsel gerçeklere titizlikle sadık kalması tabiki de beklenemez. Bütün bu tartışmalara rağmen Argo, 7 dalda aday olup 3 dalda Oscar ödülü almıştır. Bunlar En İyi Uyarlama Senaryo , En İyi Kurgu ve Amerikan First Lady'si Michelle Obama'nın anonsunu yaptığı En İyi Film Oscar'larıdır. Argo filmi sadece Oscar ödülleriyle kalmayıp Altın Küre, Bafta , Amerikalı Yönetmenler Birliği (DGA) ödüllerini de kazanmıştır. Açıkçası filmin empoze etmek istediği siyasi görüş her ne olursa olsun izlenmeye değer olduğunu düşünmekteyim. Sıkılmadan, hatta olay örgüsünü biliyor olmanıza rağmen merakla film akışını takip edeceğiniz , içinde kayda değer repliklerin bulunduğu çoook başarılı, değerli bir iş.Eğer olurda İran Devrimi'ni konu alan başka filmler de izlemek isterseniz, tavsiyelerimden biri Fransız yapımı PERSEPOLIS animasyon filmi olur. :)


                 

K.S.: Filmin içinde film işlenmesi her zaman hoşuma gitmiştir.Filmin yapım aşamaları, cast ın oluşumu, kostümler, oyunun sergilenmesi vs. vs... Ama bu sefer yapılan film sahte olunca ortaya tadından yenmez bir Ben Affleck filmi çıkmış.  6 Kanadalının kurtarılma operasyonu için yapılma kararı alınan bilim kurgu filmi tamamen bir kurgudan ibaret. Tabi işin gerçek kısmı da var, ARGO operasyonu gerçek bir kurtarış öyküsü. Çoğu zaman öyledir ya gizli operasyonlar, bilinmeyen istihbaratlar ; üzerinden bi 50 yıl geçmeden filmi yapılmaz.. bu da öyle birşey. Gerçek hikayeleri anlatan filmler her zaman dikkatimi çekmiştir. Aslında bu filmi izlemekte biraz zorlandım. ŞÖYLEKİ izleyenlerin bana dönütlerinden pek de olumlu yorumlar alamadım.Ödülü haketmediğini (en iyi film oscarı) söyleyen çok kişi oldu (bunların çoğunluğu Affleck sevmeyenler). O yüzden ne kadar objektif bir tutum olduğu muallak!! Tüm bunlar sonucunda istemesenizde önyargı dediğimiz o lanet düşünce gelip kafanızın baş köşesine yerleşiyor. Hal böyle olunca filmi izlemek ne mümkün.! 5 AY direndiğimi bilirim. Sonra bi cesaret, istek, azim.. önyargıyı tahtından indirdim ve izledim.Pişman mıyım? =değilim :) Film gerçekten övgülerin hepsini hak ediyor.Her ne kadar zaten yaşanmış bir hikaye olsada kişiler ve kurgu mükemmel. Sürekli operasyondan, kaçırmalardan bahsediyoruz ama aklınıza bol ekşınlı, macera dolu bi film gelmesin, sonuçta ödül aldı :=) Hani derler ya ödüllü filmler ağır olur, yavaş ilerler.. Ha olay tam da böyle.Filmden kopmadan sıkı sıkı  izleyebiliyorsunuz.Sonlara doğru gerilimin biraz arttığı, heyecanınızın yükseldiği, acabalarınızın başladığı doğrudur.. Ama aman aman da bir aksiyon filmi değil. insanların kurtarılma inancı, kurtarma çabaları, çıkan engellere rağmen pes etmeme temalarını gayet güzel hissediyorsunuz. Ödül konusuna gelince hakedip etmediğine yönelik birşey diyemem ama başka bir filmin seçilme şansıda pek yoktu sanki. Siz ne dersiniz?..


                 

https://tr.wikipedia.org/wiki/Operasyon:_Argo
https://tr.wikipedia.org/wiki/Persepolis_(film)


7 Kasım 2015 Cumartesi

MONEYBALL (2011)

  

     Michael Lewis'in çok satan kitabından uyarlanan Moneyball (Kazanma Sanatı), Oakland Athletics takımının menajeri Billy Beane'in oyuncu seçimi prosedürlerinin tamamen dışına çıkarak kendine has yöntemleri ile oyuncu almasını konu alan film 2002 sezonunun gerçek hikayesini anlatıyor. Dünya pömiyeri Toronto Film Festivali'nde gerçekleştirilen filmin başrollerinde Brad Pitt, Jonah Hıll, Philip Seymour Hoffman yer alıyor.
    Oakland A's menajeri Billy Beane (Brad Pitt) zengin takımların aksine kısıtlı bütçe ile takımını oluşturmak zorunda.Tüm yıldız oyuncuları gitmiştir ve Billy köşeye sıkışmıştır. Yale'den ekonomi üzerine mezun olmuş matematik dahisi Peter Brand'in (Jonah Hill) gelenek karşıtı oyuncu seçimi tekniğine inanan Billy, bütün beyzbol camiası tarafından alay konusu olur.Tamamen statistik ve matematiksel verilerle tek başına oyuncu kombinasyonları yaparlar. Daha önce oynamadıkları mevkiilerde oynamalarını sağlarlar. Herkesin tahmin ettiği gibi takım sezonun başında yerlerde sürünür. Billy ve Peter'ın azmi ve inancı sayesinde A's bir rekora imza atarak 103 yıllık Amerikan Beyzbol Lig tarihinde üst üste 20 galibiyet alır. Buna rağmen Billy'nin aklında tek birşey vardır o da sezonun son maçını kazanabilmek!!



  
    Beyzbolu o kadar çok sevip bi o kadar da anlamam :) Beyzbolu ya da sporu konu alan çoğu film daha çok oyunlar üzerinden gider ve izleyiciye dramı koç-oyuncu çerçevesinde sahada verir. İşin arka kısmını bilen pek yok.. Moneyball'da tam bu dediğimin aksine oyuncuların takıma alınışı, hangi stratejilerin takip edildiği matematiksel bir şekilde önümüze seriliyor. 
     Bana garip gelen mi desem nasıl desem öyle bi durum Billy Beane takımın hiçbir maçı nı izlemeye stada gitmiyor ya radyodan ya da tv den takip ediyor, filmde bunun hakkında birşey söylenmese de "totem" gibi geldi bana.. Sadece son maçı izliyor (hatta burda biraz duygulanabilirsiniz ben azıcık duygulandım :( tabii duygulanmayadabilirsiniz :) ) 



    Tüm kırışıklıklarına inat Brad Pitt den gözlerinizi alamıyorsunuz. Hani ilkokulda olur ya bir beden eğitimi hocası vardır spor eşofman,ayakkabısı,hırkası çookk cool dur okulda bi o kadar da karizma HAH TAM DA O HAVA VAR.. Bu, işin esprisi tabii.. Gerçekten dolu dolu oyunculuklar var ve mekan seçimleri de size medya arkasını tam olarak hissettiriyor. Zaman zaman tebessüm de ettiren film mutlaka izlenmesi gerekenler arasında.. Şimdiden iyi seyirler..
                                                                                                                   K.S.














17 Ekim 2015 Cumartesi

JOURNEY 2: THE MYSTERIOUS ISLAND(2012)



   17 yaşındaki Sean Anderson (Josh Hutcherson) gizemli bir adadan sinyal aldığını söyler ve bunu gönderen kişinin maceraperest büyükbabası olduğunu düşünerek sinyalin peşine düşer; fakat üvey babası Hank(Dwayne Johnson) onu bu maceradan vazgeçiremediği için babalık vazifesini yerine getirmek amacıyla peşinden gider ve beraber bilmedikleri bir serüvene başlarlar. Yalnız bilmedikleri bir şey vardır ki sinyalin geldiği yer haritada gözükmemektedir. Sırf parasını alabilmek için onları  koordinatların olduğu yere götürebileceğini söyleyen helikopter pilotu Gabato ve onun güzel kızı Kailani’da bilmeden bu maceraya dahil olurlar. Helikopterin bir fırtınaya tutulmaları ve sonrasında gözlerini bilmedikleri bir adanın sahilinde açmalarıyla herşey değişir. Aksiyon , macera türündeki ABD yapımı film 2008 yılında çekilen dünyanın merkezine yolculuk(Journey to the Centre of the Earth) filminin devam filmidir.

























K.S.: Sean, Jules Verne’ nin gizemli adaya yolculuk kitabında adanın yerini gösteren şifreler olduğunu düşünüp peşine düşer. Şifreleri üvey babasıyla çözdüğü sahnelerde ben bile heyecanlandım. Dwayne Johnson’ı daha çok  Fast and Furious serisindeki polis rolüyle tanıyoruz ve böyle eğlenceli bir rolde görmek farklı oldu ama güzel de oldu. Özellikle sürekli 32 diş gülmesi ŞAHANE.. J Filmin türüne komediyi de ekleyebiliriz. Zamanında 3D yayınlandığı için görüntüler çok canlı ve renkli , yani sizi alıp gerçekten bambaşka diyarlara götürebilir. Bunlar filmin eğlenceli kısmı ,  acı kısma gelirsek filmde bi numara yok L  yani size verdiği bi mesaj, öğüt ya da herhangi bir şey yok. Yaş sınırı 18 ve altı izleyebilir diyebilirizJ. Eğlenceli bir film, ne kadar saçma gelse de bırakamıyorsunuz .

F.Ö: Film bittikten sonra kendi kendime filmi nasıl bulduğuma dair kritik yaparken; eh işte , fena değildi , kötüde değildi , ama durup da birine bu filmi izlemesi için tavsiye etmem diye düşündüm. Alexander (Michael Caine) ve Hank ( Dwayne Johnson) ikilisinin filmdeki tatlı atışmaları dışında filmde beni çeken pek bir şey olmadı. Tabi belki de 3D izlemediğim için sahnelerin albenisine yakalanamadım. Vaktiniz bolsa ve fantastik komedi karışımı bir filmden zevk alacağınızı düşünüyorsanız izleyin.

16 Ekim 2015 Cuma

BULANTI(2015)


   Senaryosu, kurgusu ve yönetmenliği Zeki Demirkubuz’a ait ve dahası baş rollerinde de kendisinin yer aldığı dram türünde bir filmdir. Filmde Ahmet(Zeki Demirkubuz), 50’li yaşlarında eşiyle arasında sıkıntıları olan, çevresindekileri umursamayan, düşüncelerini pek fazla dışa vurmayan, nevi şahsına münhasır biridir. Sevgilisiyle olduğu gece, eşi ve çocuğunun trafik kazasında hayatını kaybettiği haberini alır. Bu olaydan sonra Ahmet, hiç bir şey olmamışçasına hayatına kaldığı yerden devam eder. Fakat bir süre sonra bazı şeylere karşı kayıtsızlığıyla birleşen içindeki gelgitler beraberinde bir takım olumsuzlukları da getirir. Hissettiği yalnızlık duygusu ,Ahmet’in beklenmedik davranışlar sergilemesine sebep olur.




F.Ö.: Yapılmış olan eleştrilere pek kulak asmadan , inadına izlemeye gittiğim bir filmdir. Zeki Demirkubuz’un izlemiş olduğum ilk filmi olduğundan mı yoksa gerçekten abartıldığı kadar kötü bir film olmadığından mıdır bilinmez ben gayet filmi izlenesi buldum. Filmdeki ses efektlerinin(asansörün sesi, çay bardağının masaya bırakılırken çıkardığı ses, arabanın sinyalinin sesi,..) silikleştirilmeden seyirciye aktarılması hoşuma gitti. Eğer gerçekten bu film, söylendiği kadar Zeki Demirkubuz’un yönettiği filmler arasında en vasat olanlar arasındaysa ; Zeki Demirkubuz’un diğer filmlerini de kesinlikle izlemek gerekir. Koyu bir Beşiktaşlı olup  İlhan Mansız hayranı olan Zeki Demirkubuz’un, İlhan ismini de filmde kullanması eminim tesadüfi değildir. Daha önceden hiç Zeki Demirkubuz filmi izlemediyseniz başlangıç için gayet iyi bir seçim olabilir.

K.S.: Zeki Demirkubuz'un izlediğim ilk filmi.Yorumların genelde kötü olması biraz düşündürmesine rağmen gittim izledim, kötüyse bile Türk sinemasına katkı olsun dedim daha iyileri için. Sanat filmi olduğu için bi aksiyon yok, ama izlediğim birkaç sanat filmi arasında en izlenilesi.Buna rağmen Demirkubuz'un yaptığı en kötü film olarak nitelendiriliyor.Bu da açıkçası diğer filmlerini izlemek için bir heyecan mı desem istek mi desem ondan uyandırdı. En yakın zamanda izlemeyi düşünüyorum.. Neyse filme gelelim; Ahmet (Zeki Demirkubuz)'in iç dünyasındaki çekişmeleri görüyoruz.Acısını günyüzüne çıkarmayıp ,vicdanını susturup, hiçbirşey olmamış gibi devam etmeye çalışmasını ama sonunda da patlamalarını görüyoruz.Kamera arkasını hep merak etmiş biri olarak bir yönetmenin kendi filminde oynamasını severim çünkü zaten hangi duyguları alması gerektiğini biliyor karşısındakini de ona göre yönlendiriyor ve üstüne üstlük senaryoyu da kendisi yazmışşa tadından yenmez.. Ama şunu da söylemek lazım ki o tadı bu filmde alamadım :(






http://zekidemirkubuz.com/


15 Ekim 2015 Perşembe

THE IMITATION GAME (2014)




  II. Dünya Savaşı , Mihver ve Müttefik Devletler arasında birçok cephede yoğun bir şekilde sürerken, Mihver Devletler safında olan Almanların gizli mesajlarını şifrelemek için kullandıkları şifreleme makinesi olan enigma , birçok devlet tarafından kırılmaya çalışmaktadır. Savaşın seyrini değiştirecek olan bu kırma işlemi, Birleşik Krallık’ın en iyi şifre çözücülerini ve kriptologlarını bir araya getirmesiyle gerçekleşir. Bu üstün beyinler arasında yer alan genç matematik profesörü Alan Turing(Benedict Cumberbatch) , Christopher adını verdiği şifre kırıcı makinesi ile Almanca bilmeden Alman iletişimini deşifre eder. Bunun yanında, bilgisayar biliminin kurucusu kabul edilen ünlü profesör Alan Turing’in özel hayatına dair tercihi ve bu tercihin getirdiği bedel izleyiciyle filmde buluşmaktadır.



F.Ö. :Filmi izledikten sonra gerek filmin geçtiği dönem gerekse Alan Turing hakkında hemen bilgi edinme gereği duydum.Bana bu değerli matematikçiyi kazandıran film her zaman benim en iyilerim arasında olacaktır. Film bana biraz ünlü fizikçi Stephen Hawking’in hayatının anlatıldığı The Theory of Everything (Herşeyin Teorisi) filmi tadında geldi. Sanırım bu, her iki filminde İngiltere’de geçmesi ve her ikisinin de biyografik dram türünde olmasından kaynaklı.Tabi Herşeyin Teorisi’nin daha etkileyici bir film olduğunu belirtmeden geçemeyeceğim. Filmin ilk sahnelerinde siyanürün kullanıldığı bir sahnenin yer alması acaba Alan Turing’in siyanür zehirlenmesinden ölmesine bir gönderme yapmak için mi? Filmde geçip de bir kenara not aldığım şu sözler gerçekten bazı şeyler üzerinde düşünmeyi gerektiriyor.İnsanlar neden şiddeti sever biliyor musunuz? İyi hissettirdiği için tabikide.İnsanlar şiddeti son derece tatmin edici bulurlar. Ancak tatmin yok olunca eyleminde içi boşalır.Oturup sıkılmadan izleyebileceğiniz , izlemeye değer bir film.    

K.S.: The Imitation Game yani Türkçe adıyla Yapay Oyun bilim insanı ve matematikçi Alan Turing'in hayatından bir kesit anlatıyor.1951, Manchester,England.. 2. Dünya Savaşı zamanları.. "Yalnızca bir makina diğer bir makinayı yenebilir." Aslında bu cümle olayı anlatmaya yetiyor.Almanların Enigmasına karşılık Alan Turing'in Christopher'ı. Muhteşem bir deha örneği..Alan Turing'in şifreyi kırmasıyla savaşın iki yıl erken bittiği ve binlerce kişinin ölümünün engellendiği söyleniyor.Zamanın eşcinsellerinin ahlaki suçlara maruz kalmasını da görüyoruz.'Based on true story' diye başlayan filmler hep ilgimi çekmiştir. Filmi izleme nedenlerimden ilki bu ve ikinci büyük nedenim ise Benedict Cumberbatch.. Oyunculuğu gerçekten göz dolduruyor.Adını çok duymama rağmen bi türlü filmini izleyememiştim,bu filmle gerçekten övgüleri hakettiğini anladım.Tabi ona eşlik eden oyuncuları da unutmamak gerek!!