17 Ekim 2015 Cumartesi

JOURNEY 2: THE MYSTERIOUS ISLAND(2012)



   17 yaşındaki Sean Anderson (Josh Hutcherson) gizemli bir adadan sinyal aldığını söyler ve bunu gönderen kişinin maceraperest büyükbabası olduğunu düşünerek sinyalin peşine düşer; fakat üvey babası Hank(Dwayne Johnson) onu bu maceradan vazgeçiremediği için babalık vazifesini yerine getirmek amacıyla peşinden gider ve beraber bilmedikleri bir serüvene başlarlar. Yalnız bilmedikleri bir şey vardır ki sinyalin geldiği yer haritada gözükmemektedir. Sırf parasını alabilmek için onları  koordinatların olduğu yere götürebileceğini söyleyen helikopter pilotu Gabato ve onun güzel kızı Kailani’da bilmeden bu maceraya dahil olurlar. Helikopterin bir fırtınaya tutulmaları ve sonrasında gözlerini bilmedikleri bir adanın sahilinde açmalarıyla herşey değişir. Aksiyon , macera türündeki ABD yapımı film 2008 yılında çekilen dünyanın merkezine yolculuk(Journey to the Centre of the Earth) filminin devam filmidir.

























K.S.: Sean, Jules Verne’ nin gizemli adaya yolculuk kitabında adanın yerini gösteren şifreler olduğunu düşünüp peşine düşer. Şifreleri üvey babasıyla çözdüğü sahnelerde ben bile heyecanlandım. Dwayne Johnson’ı daha çok  Fast and Furious serisindeki polis rolüyle tanıyoruz ve böyle eğlenceli bir rolde görmek farklı oldu ama güzel de oldu. Özellikle sürekli 32 diş gülmesi ŞAHANE.. J Filmin türüne komediyi de ekleyebiliriz. Zamanında 3D yayınlandığı için görüntüler çok canlı ve renkli , yani sizi alıp gerçekten bambaşka diyarlara götürebilir. Bunlar filmin eğlenceli kısmı ,  acı kısma gelirsek filmde bi numara yok L  yani size verdiği bi mesaj, öğüt ya da herhangi bir şey yok. Yaş sınırı 18 ve altı izleyebilir diyebilirizJ. Eğlenceli bir film, ne kadar saçma gelse de bırakamıyorsunuz .

F.Ö: Film bittikten sonra kendi kendime filmi nasıl bulduğuma dair kritik yaparken; eh işte , fena değildi , kötüde değildi , ama durup da birine bu filmi izlemesi için tavsiye etmem diye düşündüm. Alexander (Michael Caine) ve Hank ( Dwayne Johnson) ikilisinin filmdeki tatlı atışmaları dışında filmde beni çeken pek bir şey olmadı. Tabi belki de 3D izlemediğim için sahnelerin albenisine yakalanamadım. Vaktiniz bolsa ve fantastik komedi karışımı bir filmden zevk alacağınızı düşünüyorsanız izleyin.

16 Ekim 2015 Cuma

BULANTI(2015)


   Senaryosu, kurgusu ve yönetmenliği Zeki Demirkubuz’a ait ve dahası baş rollerinde de kendisinin yer aldığı dram türünde bir filmdir. Filmde Ahmet(Zeki Demirkubuz), 50’li yaşlarında eşiyle arasında sıkıntıları olan, çevresindekileri umursamayan, düşüncelerini pek fazla dışa vurmayan, nevi şahsına münhasır biridir. Sevgilisiyle olduğu gece, eşi ve çocuğunun trafik kazasında hayatını kaybettiği haberini alır. Bu olaydan sonra Ahmet, hiç bir şey olmamışçasına hayatına kaldığı yerden devam eder. Fakat bir süre sonra bazı şeylere karşı kayıtsızlığıyla birleşen içindeki gelgitler beraberinde bir takım olumsuzlukları da getirir. Hissettiği yalnızlık duygusu ,Ahmet’in beklenmedik davranışlar sergilemesine sebep olur.




F.Ö.: Yapılmış olan eleştrilere pek kulak asmadan , inadına izlemeye gittiğim bir filmdir. Zeki Demirkubuz’un izlemiş olduğum ilk filmi olduğundan mı yoksa gerçekten abartıldığı kadar kötü bir film olmadığından mıdır bilinmez ben gayet filmi izlenesi buldum. Filmdeki ses efektlerinin(asansörün sesi, çay bardağının masaya bırakılırken çıkardığı ses, arabanın sinyalinin sesi,..) silikleştirilmeden seyirciye aktarılması hoşuma gitti. Eğer gerçekten bu film, söylendiği kadar Zeki Demirkubuz’un yönettiği filmler arasında en vasat olanlar arasındaysa ; Zeki Demirkubuz’un diğer filmlerini de kesinlikle izlemek gerekir. Koyu bir Beşiktaşlı olup  İlhan Mansız hayranı olan Zeki Demirkubuz’un, İlhan ismini de filmde kullanması eminim tesadüfi değildir. Daha önceden hiç Zeki Demirkubuz filmi izlemediyseniz başlangıç için gayet iyi bir seçim olabilir.

K.S.: Zeki Demirkubuz'un izlediğim ilk filmi.Yorumların genelde kötü olması biraz düşündürmesine rağmen gittim izledim, kötüyse bile Türk sinemasına katkı olsun dedim daha iyileri için. Sanat filmi olduğu için bi aksiyon yok, ama izlediğim birkaç sanat filmi arasında en izlenilesi.Buna rağmen Demirkubuz'un yaptığı en kötü film olarak nitelendiriliyor.Bu da açıkçası diğer filmlerini izlemek için bir heyecan mı desem istek mi desem ondan uyandırdı. En yakın zamanda izlemeyi düşünüyorum.. Neyse filme gelelim; Ahmet (Zeki Demirkubuz)'in iç dünyasındaki çekişmeleri görüyoruz.Acısını günyüzüne çıkarmayıp ,vicdanını susturup, hiçbirşey olmamış gibi devam etmeye çalışmasını ama sonunda da patlamalarını görüyoruz.Kamera arkasını hep merak etmiş biri olarak bir yönetmenin kendi filminde oynamasını severim çünkü zaten hangi duyguları alması gerektiğini biliyor karşısındakini de ona göre yönlendiriyor ve üstüne üstlük senaryoyu da kendisi yazmışşa tadından yenmez.. Ama şunu da söylemek lazım ki o tadı bu filmde alamadım :(






http://zekidemirkubuz.com/


15 Ekim 2015 Perşembe

THE IMITATION GAME (2014)




  II. Dünya Savaşı , Mihver ve Müttefik Devletler arasında birçok cephede yoğun bir şekilde sürerken, Mihver Devletler safında olan Almanların gizli mesajlarını şifrelemek için kullandıkları şifreleme makinesi olan enigma , birçok devlet tarafından kırılmaya çalışmaktadır. Savaşın seyrini değiştirecek olan bu kırma işlemi, Birleşik Krallık’ın en iyi şifre çözücülerini ve kriptologlarını bir araya getirmesiyle gerçekleşir. Bu üstün beyinler arasında yer alan genç matematik profesörü Alan Turing(Benedict Cumberbatch) , Christopher adını verdiği şifre kırıcı makinesi ile Almanca bilmeden Alman iletişimini deşifre eder. Bunun yanında, bilgisayar biliminin kurucusu kabul edilen ünlü profesör Alan Turing’in özel hayatına dair tercihi ve bu tercihin getirdiği bedel izleyiciyle filmde buluşmaktadır.



F.Ö. :Filmi izledikten sonra gerek filmin geçtiği dönem gerekse Alan Turing hakkında hemen bilgi edinme gereği duydum.Bana bu değerli matematikçiyi kazandıran film her zaman benim en iyilerim arasında olacaktır. Film bana biraz ünlü fizikçi Stephen Hawking’in hayatının anlatıldığı The Theory of Everything (Herşeyin Teorisi) filmi tadında geldi. Sanırım bu, her iki filminde İngiltere’de geçmesi ve her ikisinin de biyografik dram türünde olmasından kaynaklı.Tabi Herşeyin Teorisi’nin daha etkileyici bir film olduğunu belirtmeden geçemeyeceğim. Filmin ilk sahnelerinde siyanürün kullanıldığı bir sahnenin yer alması acaba Alan Turing’in siyanür zehirlenmesinden ölmesine bir gönderme yapmak için mi? Filmde geçip de bir kenara not aldığım şu sözler gerçekten bazı şeyler üzerinde düşünmeyi gerektiriyor.İnsanlar neden şiddeti sever biliyor musunuz? İyi hissettirdiği için tabikide.İnsanlar şiddeti son derece tatmin edici bulurlar. Ancak tatmin yok olunca eyleminde içi boşalır.Oturup sıkılmadan izleyebileceğiniz , izlemeye değer bir film.    

K.S.: The Imitation Game yani Türkçe adıyla Yapay Oyun bilim insanı ve matematikçi Alan Turing'in hayatından bir kesit anlatıyor.1951, Manchester,England.. 2. Dünya Savaşı zamanları.. "Yalnızca bir makina diğer bir makinayı yenebilir." Aslında bu cümle olayı anlatmaya yetiyor.Almanların Enigmasına karşılık Alan Turing'in Christopher'ı. Muhteşem bir deha örneği..Alan Turing'in şifreyi kırmasıyla savaşın iki yıl erken bittiği ve binlerce kişinin ölümünün engellendiği söyleniyor.Zamanın eşcinsellerinin ahlaki suçlara maruz kalmasını da görüyoruz.'Based on true story' diye başlayan filmler hep ilgimi çekmiştir. Filmi izleme nedenlerimden ilki bu ve ikinci büyük nedenim ise Benedict Cumberbatch.. Oyunculuğu gerçekten göz dolduruyor.Adını çok duymama rağmen bi türlü filmini izleyememiştim,bu filmle gerçekten övgüleri hakettiğini anladım.Tabi ona eşlik eden oyuncuları da unutmamak gerek!!